Borçka Masaj Salonu-Masöz Esra Hanım
Borçka Masaj Salonu-Masöz Esra Hanım
Borçka Masaj Salonu-Masöz Esra Hanım Dikkatini kumaşın pütürlü dokumasında, metal para büyüklüğündeki yeşil bir lekede topladı -nereden gelmişti o kir oraya?- ve cereyan yapmış oldukça kıpırdaşan bir iplik parçasında. Yakın geleceği düşünmemeye çalışıyordu, geçmişi de, bu ana tutunduğunu hayal ediyordu, kıymetli şimdiye, bir kayaya belinde ipi olmadan tırmanan, kıpırdamaya korkarak yüzünü sıkıca kayaya bastıran bir dağcı gibiydi.
Çıplak bacaklarında dolaşan serin hava hoşuna gidiyordu. Uzaktaki dalgaların, gümüş martıların, soyunan Edward’ın çıkardığı sesleri dinliyordu. İstemese da geçmişi hatırlamaya başlamıştı, müphem geçmişi. Bunu aklına getiren denizin kokusuydu. On iki yaşındaydı, iyi yanı cilalı abanozdan daracık ranzada ürpererek, şimdiki şeklinde sessiz bir şekilde yatıyor, bekliyordu. Zihni bomboştu, utanç verici bir durumda bulunduğunu hissediyordu. İki gün süren bir deniz yolculuğundan sonra tekrar Cherbourg’un güneyinde, Carteret Limanı’nın sakinliğindeydiler. Akşamın geç saatleriydi, babası loş ve sıkışık kabinde dolaşıyor, şimdi Edward’ın yaptığı benzer biçimde soyunuyordu.
Borçka Masaj Salonu-Masöz Esra Hanım
Giysilerin hışırtısını, çıkarılan bir kemerin yahut anahtarların veya bozuk paraların tıkırtısını hatırlıyordu. Kendisine düşen tek vazife gözlerini kapalı tutması ve sevdiği bir şarkıyı düşünmesiydi. Yahut herhangi bir şarkıyı. Zorlu bir yolculuktan sonra teknede kapalı kaldıkları için çürümeye yüz tutmuş yiyeceklerin tatlı kokusunu hatırlıyordu. Denizdeyken birkaç defa hastalanırdı genellikle, bu yüzden de takım olarak babasının işine varamazdı, utancının kaynağı elbet buydu. Kendisini bekleyenler üzerine düşünmemek de gelmiyordu elinden. Azca sonra her ne yaşayacaksa, o yayılan, zevk veren hissi bir biçimde yine tadacağını umuyordu, o his büyüyecek, Florence’in kontrolünü eline geçirecek ve korkularını uyuşturacaktı, onu duyduğu utançtan kurtaracaktı.
Pek olası görünmüyordu. O hissin aslolan anısı, onun içinde bulunmanın, neye benzediğini gerçekten bilmenin anısı, çoktan küçülüp kuru bir tarih olgusuna dönüşmüştü. Bir tek kez yaşanmıştı, tıpkı Hastings Savaşı gibi. Gene de Florence’in tek şansıydı, bu yüzden de değerliydi, tıpkı kolayca düşürülüp kırılabilecek narin antika kristal şeklinde, yerinden kıpırdamamak için bir geçerli niçin daha. Edward tırmanırken yatağın inip kalktığını hissetti, kolonun tavanı yerine onun yüzü doldurdu görüş açısını. Edward tekrar kolunu yastık yapmak için başının altına koyabilsin diye uysalca başını kaldırdı. Edward onu kendine çekip sıkıca bedenine bastırdı.